Şirketler Nasıl Batar?

Ekonomide şirketler, yaşayan organizmalara benzer. Doğarlar, büyürler, yaşlanırlar… Ve eğer çevresel şartlara, içsel bozulmalara ya da stratejik hatalara karşı direnç geliştiremezlerse, ölürler. Tıpkı doğada olduğu gibi, ekonomi ekosisteminde de zayıf olan ayıklanır. Ancak mesele sadece “zayıflık” değildir. Bazen en büyükler bile —yani kaslarında sermaye, vizyon ve teknoloji olanlar— göz göre göre çöker. Peki neden?

Bugün küresel ölçekte iflas eden binlerce şirketi incelediğinizde, karşınıza hep aynı fotoğraf çıkar: Tahsil edilemeyen alacaklar, aktif-pasif dengesizliği, kontrolsüz büyüme, zayıf kurumsal yapı ve stratejik körlük. Ancak bu resmi, sadece bilanço ve tablo diliyle okumak eksik olur. Çünkü bir şirketin çöküşü çoğu zaman rakamlarla değil, algı, vizyon ve yönetişim hatalarıyla başlar.

Daha 20. yüzyılın başında bile Osmanlı’dan günümüze gelebilmiş şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmiyorken, Japonya’da 1000 yaşını devirmiş aile şirketleri vardır. Aradaki fark sadece ekonomik sistem değildir. Aynı zamanda kültürel sermaye, ahlaki yönetim, uzun vadeli düşünme yetisi ve ‘boyuna göre yaşama’ disiplinidir. Osmanlı’da esnafın “helal rızık” düşüncesiyle büyüme stratejisi varken, günümüz şirketleri ‘sonsuz büyüme’ mitinin peşinde uçuruma koşuyor.

Modern şirketlerin çoğu, “çok satalım, çok büyüyelim, çok insan çalıştıralım” derken ne sattığını, kime sattığını, hangi riskleri üzerine aldığını unutuyor. Nakit akışını sadece muhasebeciye, stratejiyi sadece patrondaki sezgiye bırakmak ise, birçok şirketin sonunu hazırlıyor. Patron merkezli yönetim modeli —yani aklı tek merkezde toplama alışkanlığı— işleyen mekanizmaları felce uğratıyor.

Oysa ki günümüz dünyasında bir şirketin en büyük sermayesi sadece parası değil; kurumsal hafızası, stratejik çevikliği ve tahmin edilebilirliğidir.

Bu videoda da Emre Alkin, sadece “şirketler neden batar?” sorusuna değil, aynı zamanda “şirketler neden batmak zorunda kalmaz?” sorusunada cevap veriyor.

Video’dan kısa birkaç özet:

İnsanların zekasına saygı göstermeden her şeyi merkezden yönetmeye çalışmak batışa yol açar. Şirkete fikir verecek, aklı başında insanların alınması gerekir.

  • Şirketlerin büyük bir kısmı, özellikle %80'i, alacaklarını tahsil edemediği için batmaktadır. Tahsilat yapılamadığı için borçlar ödenemez ve şirketler ödeme güçlüğüne girer.

  • Şirketlerin varlık (aktif) ve yükümlülük (pasif) yapıları bozulur. Borç-alacak dengesi de bozulur.

  • Şirket batışları genellikle dönemsel (konjonktürel) durumlardan kaynaklanır.

  • Piyasayı duymak: Aksi halde üretilen mal/hizmet beğenilmez veya rakiplerin pozisyonlarından haberdar olunmaz.

  • Know-how'a sahip olmak: İşi bilen ve doğru yapan tüm mekanizmaların şirkette olması.

  • Rekabete açık olmak: Rekabet değer yaratır. Devletten koruma istemek şirketi zayıflatır ("kastlanmıyor"), şişmanlatır, obez yapar ve batırır.

  • Tedarikçi Riski: Tek bir tedarikçiyle %30'dan fazla çalışmak, o tedarikçi ortadan kalktığında üretimi durdurabilir.

  • Müşteri Riski: Cironun %30'undan fazlasını tek bir müşteriye veya gruba bağlamak, onlar kaybolduğunda ciroyu kaybedebilir.

  • Bu risklere karşı basiretli yönetim (rasyonel olmak) bir numaralı kuraldır. Duygulara kapılmak yerine meselelere soğuk bakmak önemlidir.

  • Şirketlerin batışının en önemli sebeplerinden biri de nakit akışının doğru yönetilememesidir. Tahsilat yapılamaz ve ödemeler yapılamaz. Birçok işletmede nakit akışı yönetiminin zayıf olmasının temel sebebi, patronun her şeyi kendi başına yapmaya çalışmasıdır.

    • Mali işler sadece muhasebecilikten ibaret değildir. Muhasebeci geçmişe bakar, finansçı ise geleceğe bakar ve gelecekteki para ihtiyacını araştırır.

      • Raporlama ise bu faaliyetleri karar alıcılara sunar. Sadece muhasebeye odaklanmak şirketin geçmişle yaşamasına ve batmasına neden olur. Satın alma gibi kritik kararlar, senaryolandırılmış nakit akışı tablolarına göre alınmalıdır.

      • Taktik kararları alanlar stratejik kararları alanlarla birlikte çalışmalıdır. Hiyerarşilerin doğru dağıtılması, senaryonun doğru yapılması ve istişarenin güçlü olması önemlidir. Yönetim kurulunun objektif karar alabilmesi için sürekli bilgilendirilmesi gerekir. Bunlar aslında kurumsallaşmanın unsurlarıdır.

  • Kurumsal yönetim, yönetim kurulunun doğru işe karar vermesi ve yöneticilerin karar verilen işi doğru yapmasıdır. Bu rollerin karıştırılması (yönetim kurulunun mali işlere karışması gibi) batışa yol açar.

  • Hızlı büyüme ve kontrolsüz başarı da bazı şirketlerin sonunu getirebilir. Şirket yönetimi uçtan uca bir iştir. Büyüme hedefleri (satış, üretim gibi) tedarik, lojistik, finans, insan kaynağı, dijital ve kritik altyapı gibi tüm unsurlar hesaplanmadan konulursa sıkıntı yaşanır.

  • Bir şirketin batışından sadece yöneticileri suçlamak doğrudur. Yöneticiler, aldıkları kararlar, inatları veya anlamamakta ısrar etmeleri nedeniyle batıştan birebir sorumludur. Bir elemanın hatası bile yöneticilerin risk yönetimindeki hatasını gösterir. Tek istisna, gelişmemiş bir ülkenin yönetiminin doğrudan şirketi hedef alması gibi dış müdahalelerdir. Mali, finansal veya operasyonel batışlardan yöneticiler mesuldür.

  • Finansal parametreler dışında, iç iletişim sorunları, ekip dağınıklığı, liderlik eksikliği gibi sosyal konular da şirketi batışa götürebilir. Yönetim kurulu gündemine girmeyen maddelerden birçok şirket batmıştır.

  • Batmış veya başarısız olmuş şirketlerden alınabilecek en kritik ders, başkalarının hatalarını tekrarlamamaktır. Kendi hatalarından ders çıkarmakla birlikte, benzer hataları yapan diğer şirketlerden ders çıkarmak önemlidir.


Next
Next

‘‘Altının Gerçek Değeri 40.000 Doların Üzerinde...’’