Kozmik Kodlar: Komplo mu Hakikat mi?

Bu Hafta Bültende Neler Var?

  • Kozmik Kodlar: Komplo mu Hakikat mi?

  • Verimli Çalışmak İçin 6 İpucu

  • Ölümcül Bir Hastalık: Duyarsızlaşma

  • Kitap Okumanın Film İzlemekten Farkları

  • Humanoid Robot Devrimi, Tarihteki En Büyük Yatırım Fırsatı!

  • Allah, Bu İnsanlara Lanet Etsin

  • Bir Tefekkür

  • Bu Musibetten Kurtulmanın 4 Şartı Var

  • Bilimsel Çalışma: Aralıklı Orucun Etkileri

  • Hedef İçin 13 Strateji

  • ‘‘Haftada 5 saatinizi öğrenmeye ayırmıyorsanız…’’

  • Haftanın Makaleleri (9 Makale)

  • Haftanın Videoları (14 Video)

  • Haftanın Teknoloji ve Yapay Zeka Manşetleri

Kısa bir fikri tefekkür:

‘‘Malum, hadislerde “ahir zaman alametleri” olarak bilinen ve Mehdi’’nin gelişinin öncülü olacak tüm olayların ipliği kopan tesbih taneleri gibi birbiri ardınca peşpeşe gerçekleşeceği  bildirilmektedir.

“Ganimet, insanlar arasında dolaşan mal olduğu, emanet kelepir, … kabileye fasıkların başkanlık yaptığı, kavmin liderinin en rezilleri olduğu, şerrinden korkulan kişiye ikram edildiği, … bu ümmetinin sonunun evvelkileri lanetlediği zaman;

(1) [Düşen göktaşından yerküreye yayılacak demiroksit taşıyan] KIRMIZI RÜZGÂRI, 

(2) [Tüm yer küreyi aynı anda titretecek mega] ZELZELEYİ, 

(3) [Devlet düzeyinde üç büyük ve çok sayıda küçük] YERE BATMAYI, 

(4) [Basra gibi yerlerde] İNSANLARIN MAYMUN VE DOMUZA ÇEVRİLİŞİNİ ve 

(5) [Tüm dünyayı etkisi altına alacak meteor yağmurunu] TAŞLAMAYI  

ve eskimiş ipi kopan bir kolyenin taneleri gibi birbiri ardısıra gelen diğer alametleri beklesinler.” (Ebû Hureyre-Tirmizi ve Rudani)


ᅠ”Göktekinin sizi yerin dibine batırmayacağından emin misiniz? Bir de bakarsınız yeryüzü altüst olmuş!”

Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? Uyarılarımın ne demek olduğunu yakında anlayacaksınız!” (Mülk 67:16-17)

Müslümanlar, önceden kitap ve ehli tarafından aktarılmış olan hakikatleri zaman öncesinden okuma ve düşünmeyi bilemedikleri için şimdilerde, bunu bilen, öngören ve de ona göre strateji belirleyenlere karşı yenilmiş ve mahkum olmuş durumdalar.’’

Dünyanın önde gelen akademisyenleri, uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk, tarih, siyaset ve ekonomi konularındaki analizlerini “ulusların” arasındaki veya küresel ağların arasındaki ilişkiler ve güç dengeleri üzerine oturtur ve analiz eder.

Buna devlet merkezci yaklaşım denmektedir. Bu geleneksel yaklaşım 1648 tarihinden sonra gelişen Westphalia paradigması üzerine oturmuştur.  Bu anlayış, insanlık tarihinde kırılma noktalarının kozmolojik olayların gerçekleşmesinden sonra radikal değişikliğe uğradığını hiç düşünmez ve/veya tarihsel gerçekleri görmezden gelirler. Onların gündeminde astroloji ve kozmoloji yoktur. 

Oysa, Sümer, Maya, Babil, antik Mısır ve antik Çin gibi eski kültürlerde derin izler bırakmış olan astrolojinin ne kadar derin etkileri olabileceğini Muhyiddin İbn-Arabi’nin Saatlerin Hazinesi adlı eserinde görüyoruz. 

Eskiden Osmanlı’da savaş planlarının yapılması ve savaş gün/saatinin seçilmesinde yıldız ve burçlardan anlayan müneccimlerden yararlanılırmış. Osmanlı sarayındaki müneccimbaşılık kurumu Cumhuriyet dönemine kadar sürmüş; sonra unutulmuş; müneccimlik sapık astrologların elinde kalmış. Ancak, küresel elitler bizim kaybettiğimiz bu saklı hazineyi servet edinme ve  dünyayı kontrolleri altında tutmak için hep kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar. 

Geçmişte Firavunlar gelecekle ilgili alacakları kararları Amon Rahiplerine; eski Yunanda ise kral ve asiller Oracle (Sibyl, Pthye) adı verilen kahinlere sorarlardı. Dünyayı yöneten elit çevreler 30 yıl önce İncil’in Vahiy Bölümünde bahsedilen olayları 2020 sonrası yıllarda yaşanacağını yaptıkları gözlemlerle anlayıp hesapladıktan sonra buna uygun plan ve strateji geliştirmeye başlamışlar… Son 4-5 yıldırda bu durumu net olarak artık görebiliyoruz. (Benzer bir durum Tevrat içinde geçerli)

Daha açık bir söylemle, dünyanın karşılaşacağı kozmolojik afetleri hesap eden bu çevreler bütün stratejilerini felaket sonrası olarak adlandırabileceğimiz bir sürece göre  kurguladılar. (Konuya dair Siyonist ve İsrail’e ait birçok içeriği yıllardır X platformunda paylaştığım için örnekleri burada tekrat etmiyorum.)

Evet, küresel ekonomi ve siyaset tamamen arka planda yaşanacak mini Nuh Tufanı sonrasına göre şekillendirildi denebilir. Hak ehli ise, küresel ısınma, Nemesis vs. gibi etkenler veya benzer bir durumun güneş sistemi ve dünyamız üzerinde doğuracağı sonuçları pek gündeme almıyor.

Oysa geçmiş kavimleri helak eden semavi afetlerle ilgili Maya ve İnkalar da dahil, kadim kültürlerin acı tecrübeleri bu yüzyıla yeterince taşınamadığı için yaşanacaklar konusunda kalem oynatanlara komplocu gözüyle bakıyoruz.

Unutmamak gerekir ki, Nuh, Ad, Semud Kavimlerini; Ress, Medyen ve Eyke halklarını helak eden; Firavun ve Ordusunu yok eden Sodom ve Gomore halkını meteorlar (pişmiş balçık) ile yerin dibine geçiren Allah, gök cisimlerini yeniden küresel cezalandırma ve dünyayı “default” durumuna koymak amacıyla tekrar geri gönderebilir.

Bu nedenle, ABD, AB, Çin ve İsrail gibi baş aktörler için kısa bir zaman içinde büyük değişimler yaşayacağına ilişkin bir bakış açısı kazanmak gerekiyor.

İnsanlığın son 2000 yıldır şaşırtıcı kozmolojik olaylara şahit olmamalarından dolayı uzaydan kaynaklanan tehlikelerle ilgili tartışmaları komplo teorisi olarak görme eğilimi ağır basıyor. Gelenekselciler,  geleceğe “jeo”-politik gözlükle miyopsu bir bakış açısı ile bakmaktalar. 

Oysa yukarıda yer verildiği üzere, Mülk Suresinde Allahu Teala Göktekinin (Cebrail veya Mikail AS gibi büyük meleklerin olsa gerek) insanları yere batıracağı ve meteor yağdıran kozmik bir fırtına göndereceğinden söz ediyor; (Mülk 16-17). 

İncil’de vahiy bölümünde ahir zamanda yaşanan kozmolojik felaket ve afetler uzun uzun anlatılmış. Dolayısıyla, inananların kutsal kitaplardaki bu uyarıları ciddiye alması gerekiyor. Kutsal metinlere kulak veren siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları; geleneksel yaklaşımdan uzaklaşarak; “bir gece”de dünyanın bütün denklemlerinin alt üst olacağı bir süreci bekleyip gözetlemek durumundadırlar. Kısaca, kutsal kitaplarda söz edilen olayların bilimsel olarak nasıl olacağını anlamak için kozmolojik  okumalar yapılması gerekmektedir. 

Hz. Mehdi’ye bağlı, güç ve kapasitesi sınırlı, çok-uluslu Müslüman güçlerin günümüzün süper devletlerine ve ben-i İsrail’e meydan okumasını ve verilecek mücadelelerin ardından başarılı olabilmesini bugünkü jeopolitik realitelerle bağdaştıramayanlar, Mehdi’nin gelişini onyıllar hatta yüzyıllar sonraya ötelemektedirler. 

Halbuki, Peygamberimizin (sav)’in doğumundan 52 gün önce (571 yılında) 60 bin asker ve 10 fille Mekke’yi yıkmak için yola çıkan Ebrehe’nin ordusunun semadan yağan taşlarla yok olduğunu unutmamak gerekiyor. “Madde bağımlısı” gözler 1447 yıl önce gerçekleşen semavi bir olayın farklı bir versiyonunun günümüzde tekrar görülebileceğine hiç ihtimal vermiyorlar.

"Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? (Şeddeli 1440)… Üstlerine ebabilleri gönderdi.


Deccaliyet Ordusunun, Hicri 1440 yılı ve sonrası kozmolojik felaketlerle yok olabileceğine ihtimal vermeyenler, Batı’nın kendilerine empoze ettiği reel-politik bakış açısı ile olaylara bakmakta; Müslümanların, ABD, Çin, Hindistan ve İsrail gibi büyük güçlere kafa tutabilecek kadar güçlü hale gelebilmesinin önümüzdeki – en iyi ihtimalle – 50+ yıl sonrasında olabileceği yanılgısı ile aylar sonra olacak olayları hipermetrop bir bakış açısıyla görmezden gelmektedirler. 


Bugüne kadar olayları “yer kabuğu” üzerinde cereyan eden fizik kuralları çerçevesinde ele almış olanların, daha önce hiç karşılaşmadıkları uzay-kaynaklı (semavi) kozmolojik olayları anlaması ve bunların her an gerçekleşebileceğini gerçeğini göz ardı etmeleri ve Hz. Mehdi’nin gelişinin kozmolojik olayların ardından olacağı ihtimaline yer vermemeleri, küresel güç dengesinin Müslümanlar lehine değişimini belirsiz bir tarihe ötelemelerine neden olmaktadır.

Halbuki Sahabe-i Kiram Mehdi ve Deccalin gelişinin kozmolojik olaylar sonucu olacağını biliyorlardı.

Abdullah İbn Ebu Müleykeden riyavete göre o şöyle anlatıyor:

Bir gün (Ümmetin en derin alimi ve Kur’an tercümanı) İbn Abbas’a (ra) geldim. Bu gece sabaha kadar hiç uyuyamadım dedi. Ben niçin diye sordum. İbn Abbas şöyle dedi: 

(1) Kuyruklu yıldız doğdu dediler. 

(2) Duman alametinin hemen kapıda olup çıkmasından korktum ve sabaha kadar uyuyamadım. 


Bu haberi İbn Ebu Hatim de babası kanalıyla İbn Abbas’tan rivayetle aynı şekilde zikretmiştir. (İbn Kedir- Duhan Suresi Tefsiri). Bir başka rivayette, İbn Abbas’ın “şimdi Deccal’in çıkmasından korkuyorum” dediği rivayet edilmiştir.

Paranormal olaylara uzak olanlar, ağaç ve taşların dile gelerek arkasında saklanan Yahudileri haber verecek olmasını mantıklı bir temele oturtamazlar.  Bu insanlar üç hususu gözden kaçırmaktadırlar:

Birincisi, Tevrat’ta Yahudi Devleti için takdir edilen sürenin sona erecek olması; ikincisi, “ağaç” ve “taş” sembolojisinin neya karşılık geldiğinin bilinmemesi. Üçüncüsü ise, ağaç ve taşların “Ey Müslüman” şeklinde hitap ederken bunun Müslüman cinlere yönelik bir hitap olacağı hususunun göz ardı edilmesi. 

Bundan dolayı, İsrail’in ve Siyonistlerin mevcut askeri, siyasi ve ekonomik gücünü dikkate alanlar böyle bir olayın 2025 sonrası yıllarda gerçekleşeceğini ileri sürenleri hafife alırlar. 

Aynı şekilde, yaşanacak Melhame-i Kübra’da 1 milyon kişilik Beni Asfar Ordusunun, Amik Ovası ve Dabık’ta askeri ve teknolojik olarak Batı’ya muhtaç Mehdi AS’ın Ordusuna nasıl yenileceği günümüzün jeo-politik ve askeri güç dengeleri dikkate alındığında mantıklı olarak açıklanabilecek bir şey değildir. 

Melhame kelimesinin kullanılmasındaki temel espri et (lahm) ve kemiğinin birbirine karışacağı ve cesetlerin tanınmayacak kadar (Fil Suresinin ifadesiyle yenilmiş ekinler gibi) parçalanacak olmasıdır. Normal bakış açısıyla, Müslüman ordularının bugün bu tür bir savaşta ABD, Çin ve Rusya’ya kök söktürebilecekleri tarzda ne tesanüdleri, ne de teknolojileri vardır.

Ebrehe’nin 60 bin kişilik  ordusunun semadan gelen bir gazapla yok olması örneğinde olduğu gibi, 2025 sonrası herhangi bir yılda başlama ihtimali yüksek olan ve 2040’lara kadar süreceği tahmin edilen Melhame-i Kübra’da gökyüzünden yağması muhtemel meteor fırtınasının 1 milyon kişilik Beni Asfar ordusunu yok edeceğine ilişkin bir anlatı garip karşılanmaması gerek. (Tarihler mutlaklık arz etmiyor. Yani böyle bir iddiamız yok. Bazı hesaplarla bazı tarihlere ulaşmak mümkün. Batı numereoloji, doğu ebced vs. der. Ama nihayetinde kesinlik arz etmez. Bize yansıyan bir veri olarak düşünülebilir.)

Beni Asfar ordusundaki askerlerin et ve kemiklerinin birbirine kaynaşmasına neyin neden olacağını  günümüz stratejistleri çok net bir veri ortaya koymuyor.

Bu savaşta Allah’ın kılıcı ve mızrağının uzaydan geleceğini ve savaşın kaderini 1500 yıl önce olduğu gibi sürüler halinde gelen kızgın taşların (erimiş demiroksit ve kükürtün) değiştireceğini düşünmeyenler, güç dengeleri açısından Hz. Mehdi’nin gelişini onyıllar sonrasına atmaktadırlar.

Peygamberimiz (sav), Deccal’den önceki kıtlık yıllarında tüm toynaklı hayvanların yok olacağını söylerken, bunun bir semboloji olduğunu bilmekte fayda var. Hadiste geçen tek tırnaklı at-eşek-katırın günümüz karşılığının araba ve taşıt olduğunu ve bunların elektronik devrelerinin elektromanyetik dalgalar sonucu yanarak beyin ölümlerinin gerçekleşeceğini askeri stratejistlerin dikkate alması önem arz ediyor. (Farklı bir sembol olarak da algılanabilir. Bir fikir olarak paylaşıyoruz)


Ayrıca Ankebut Suresinde geçen örümcek ağını, internet olarak anlamlandırılacak olursak; Yağması beklenilen meteor yağmurunun uyduları tahrip edeceği ve 3 farklı kıtada çökmelere neden olacak depremlerin  fiber- optik kabloları koparacağı; bundan dolayı gps tabanlı hiçbir teknolojinin çalışmayacağınıda eklemekte fayda var.

Bir diğer müspet anlamıyla da, o kadar zayıf olmasına rağmen Hz.Resul sav’i saklama gibi büyük bir misyonu da var. O nokta da bu ağ, ya büyük infilaka neden olabilir, ya da büyük bir hamle yapmaya aracılık edebilir. (Bu durumun er veya geç olma ihtimali çok yüksek bir veridir. Zira sistemdeki işleyiş bir nokta da akış gereği tarihsel süreç içinde değişim geçirmek zorunda…İhtimal, eğer bir çöküşe neden olmaz ise, inkişafada vesile olabilir.)

Günümüz jeo-politiği, realist bakış açısı, uluslararası ve küresel ilişkiler bakış teorileri maalesef astronomi, kozmoloji, uzay bilimlerini, antik tarihi (Sümeroloji vb) dikkate almıyorlar.

Ahir Zaman ile ilgili Hadisi Şerifleri okuyanlar gökten bir el görüleceğini, Semadan bir nida (ses) duyulacağını, devletleri yutacak yerkabuğu (jeolojik) hareketleri olacağını, gökten başımıza taş yağacağını (!), kırmızı rüzgarların dünyayı kaplayacağını, sürekli depremlerin olacağını, yer kabuğunun altının üstüne geleceği işaretlerini okuyabilirler. Ancak bunlar günümüz şartları içerisinde bir yere oturmayınca, apokaliptik olayların gelişi genellikle öteleniyor.

Oysa doğaüstü ve semavi olaylarla güç dengelerinin nasıl değiştiğini görmek için mitolojik hikayelere bakmaya gerek bulunmamaktadır.

Joshua’s Long Day” ‘inde (Tevrat Joshua 10:9-14);

MÖ 1400 yıllarında gündüzün 12 saat uzatıldığı bir günün 2-3 saat sonrasında 350 bin kişilik 5 Amorite Ordusunun Joshua’nın 30-40 bin kişiden oluşan ordusunu yok etmek üzereyken nasıl yok olduğu yer almaktadır. İşin ilginç tarafı taş büyüklüğündeki dolu tanelerinin sadece düşman askerlerinin üzerine düşmesidir.

İncil kaynaklı anlatılarda da (Yeni) Babil’in (ABD’nin) (Revelation 18:10)  bir saatte yok oluşu geçmektedir.

Unutmamak gerekir ki, dinazorlar bir göktaşı ve onun getirdiği toz bulutuna yenik düşerek yok oldukları gibi yakın gelecekte göktaşı düşmesi ve toz bulutu (duhan) sonrası ABD, Çin ve Hindistan’ın saman çöpü gibi savrulabilmesi söz konusudur. (Eğer ileride yeni bir inkişaf olacaksa, ne yazık ki hali hazırdaki bu zalim güçlerin ya kaybetmesi ya da İslama dehalet etmesi gerekiyor. İkinci seçenek sebepler dahilinde gözükmüyor. İlk seçenek ise yine sebepler dahilinde kullar eliyle olma ihtimali çok düşük. Çünkü bunlara karşı koyabilecek bir devlet yok. Geriye kalan tek kurtuluş çaresi ise ya büyük bir savaş ya da ilahi bir gazap.)

Misal, Efes harabeleri gibi yerleri dolaşan turistler limanların sahilden 10-20 kilometre öteye nasıl ve neden taşındığını sorgulamıyorlar. Kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, karasuları gibi uyuşmazlıklar üzerinde çalışan akademisyenler günün birinde bazı sahil kesimlerinin sular altında kalacağını, deniz yataklarının şekil değiştireceğini, Türkiye büyüklüğünde yeni toprak parçaları çıkacağını görmezden geliyorlar. Bunların bir göktaşının dünyaya düşmesinden hemen sonra olabileceği gerçeğine gözlerini kapatmış durumdalar.

Bu akademisyenler, Güneş sistemininin muhkem olmadığını gördüklerinde bütün aksiyonlarının “ceteris paribus” (diğer tüm şartlar sabitken) ilkesine dayandığını fark edecekler…. Farklı bir söylemle, kadim kültürlerin (eski Mısır, Babil, Sümer ve Mayalar gibi) bizleri uyardıkları kozmik olaylar son 3-4 bin yıl içerisinde oluşan medeniyetin kökten değişmesine neden olacak bir süreci başlatmak üzere…

Hz. Mehdi’nin gelişinden önce dünyada nüfusunun 9’dan 7’ye; 5’ten 4’e veya 3’ten 2’ye düşeceğini hadislerden/ eski kutsal kitaplardan okuyarak anlatan İlahiyatçılar, Hz. Mehdi’nin gelişi öncesi yaşanacak kozmik felaket ve fitnelerin hemen ardından dünya nüfusunun 7,5 milyardan 2-3 milyara inebileceği ihtimalini düşünmüyorlar.

Teologlar/İlahiyatçılar, Melhame-i Kübra ile insanların en az % 60-70’inin dünya üzerinden silineceğine inanırken, asıl büyük can kaybının Melhame-i Kübradan kaynaklanacağını düşünüyorlar. Oysa, İlahiyatçıların savaş öncesi (ve savaşa neden olacak) kozmik gelişmeler üzerinde kafa yormalarının zamanı geldi.

Üçüncü Dünya Savaşına neden olabilecek kozmolojik olaylar; daha açık bir deyişle Planet X’in çekim gücü ve kuyruğundaki metorların düşmesinin yeryüzü üzerinde neden olacağı felaketler (kutupların yer değiştirmesi, dünya eğiminin değişmesi, Japonya, Kaliforniya, Kuveyt-Basra gibi yerlerin batması, tsunamiler ile yok olan şehirler, kuraklık-kıtlık gibi) yaşanacak büyük can kayıplarının asıl nedeni olabilir.

Bir göktaşı düşmesi ve mega-depremlerin ardından Fırat’ın nehir yatağından monoatomik beyaz altının çıkması ve savaşa katılan askerlerin %99’unun nehir yatağında can vereceği bir savaşa girmelerinin ardında yaşanan bu felaketlerin yatacağını bilmek/düşünmek gerekir…

 “Yeryüzüne dört kişi malik olmuştur… Beşinci olarak Ehli Beytim’den birisi gelecek ve O da dünyaya malik olacaktır”  beyanını gören siyasetçi ve akademisyenler ABD, Rusya ve Çin gibi süpergüçleri, Hindistan, Brezilya ve Japonya gibi önemli aktörleri düşünerek, bu beyanın 2040’a kadar gerçekleşeceğine hiç ihtimal vermezler.

“O Kostantiniyyeyi ve Deylem dağlarını da feth eder”  beyanını okuyanlar, Konstantiye’nin (İstanbul’un) nasıl Rus İşgali altına gireceğini hayal etmek istemezler.

Hz. Mehdi ile ilgili Hadisi Şerifleri okuyanlar, Ahir Zaman’da neden Uzak Doğu (Çin ve Japonya) ve Hindistan’ın güç dengesi üzerinde etkili olmayacağını düşünmek durumundadırlar. Uzak Doğu’ya düşecek bir meteor ile Uzak Doğu’nun siyasi, askeri ve ekonomik olarak nasıl güç kaybedeceği dikkate almaları faydalı olabilir.

Hayret verecek hallerden biriside sahte uzaylı saldırısı gibi stratejiler olabilir.

On yıllardır Nibiru’nun gelmesini bekleyen ve yaratıcılarının uzaylılar (Annunaki) olduğuna inanan insanlar var.  İnananları kandırmak üzere düzenlenecek sahte ufo saldırıları da bugüne kadar akademik makalelere konu olmamış bir başka karanlık fitne olarak insanların imanlarını test edecektir.

Kabe şeklindeki siyah bir küp içerisinden çıkacak uzaylı bir Annunaki olarak kendisini lanse edecek Deccal geçmişte eski Mısır, Babil, Sümer ve Yunan halklarını bu uzaylı tanrı masalına inandırdığı gibi 21. Yüzyıl insanını da buna inandırmaya çalışacaktır. Bugüne kadar, dış tehditi yerküre üzerinde güç merkezi olan diğer devletlerden bekleyen askeri kuvvetler açısından uzaydan (!) gelecek bu tehdit geleneksel (konvansiyonal) savunma konseptini derinden etkileyecektir. 

Dış tehdit bugüne kadar devlet merkezli (yatay düzlemde) olarak algılandı. Ancak bundan sonra “dış uzay”dan gelecek (dikey) tehditleri konuşma zamanı geldi. Geleneksel jeopolitik yaklaşım, bu kozmolojik olaya da hazırlıksız yaklaşacak ve insanların uzaydan geldiğine inandırılacakları bu tehditle imanları çalınabilir.

Deccalin en büyük fitne olmasının nedeni, insanların zihinsel olarak böyle bir kurguya karşı koyabilecek reflekslerinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Üniversiteler, stratejistler ve akademisyenlerin bu konuda insanlığa rehberlik edebilme becerisini gösteremedikleri yaşanan olaylarla gün yüzüne çıkacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla, bu olayların yaşandığı dönemde sağlıklı düşünebileceği ekonomik ve sosyal durumda olmayacak gibi gözüküyor.

Onun için bugünden zihinsel olarak kozmolojik süprizlere hazırlıklı olmakta fayda var.

‘‘Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.’’ (Ahzab Suresi, 27)

Yukarıdaki ayeti kerimeyi okuyanların dünya üzerinde Antarktika dahil olmak üzere Müslümanların ayak basmadığı bir yer kalmamasına rağmen bu ifade ile ne kastedildiğini düşünmesi gerekir. Yaşanacak mini kıyametin ardından batan Atlantis kıtası gibi geçmişte unutulmuş toprak parçaları okyanus diplerinden su yüzüne çıkabilir ve o topraklara hak ehli mirasçı olabilir.. Allahu Alem…

‘‘Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık... ‘‘(Araf Suresi, 137)

Onun zamanında nice hayret veren haller zuhur edecektir. 

(Mektubat-ı Rabbani, 2/258).



Evet, bugün artık gök olayları yalnızca metafizik bir uyarı değil, aynı zamanda bilimsel bir gerçekliktir. NASA’nın “Near Earth Object” (NEO) katalogları, yeryüzüne yakın geçen on binlerce göktaşını düzenli biçimde kayda almakta; 2013’te Rusya üzerinde patlayan 20 metrelik Chelyabinsk meteorunun bile 1.400’den fazla kişiyi yaralaması, küçük ölçekli bir taşın dahi küresel güvenlik meselesi olduğunu göstermektedir.

Yine, dinozorların yok oluşuna yol açan Chicxulub çarpması, kozmik hadiselerin medeniyetleri nasıl kökten değiştirdiğini ispatlayan tarihsel bir vakadır. Kur’an ve Sünnet’in işaret ettiği “taşlama”, “zelzele” ve “duman” alametlerini bu modern verilerle birlikte düşündüğümüzde, mesele yalnızca bir inanç konusu olmaktan çıkıp aynı zamanda insanlığın ortak güvenliği meselesi hâline gelmektedir.

Dolayısıyla Müslümanların, gaybî haberleri ciddiyetle ele alırken aynı zamanda bilimin sunduğu verilerle zihinsel hazırlık yapmaları, hem imanî hem de stratejik bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Netice olarak; Büyük bir kırılma yaşanacağı muhakkak. Bu kırılma, tabii afetlerle, jeopolitik savaşlarla veya toplumsal buhranlarla olabilir.

Ama işaretler gösteriyor ki, kıyamet kopmazsa yeniden dirilişine kapı açacak.

‘’… Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabucak bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat, alem-i İslamda nev-i beşerin eski hatiatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşallah’’ (Üstad)

Öyle ise, manevi işaretleri ve bilimsel verileri birlikte okuyarak; imanla güçlenen, akılla hazırlanan ve yarına umutla yürüyenlerden olmakta fayda var.

&&&

Kaynaklar:

  • "And the Sun Stood Still",

  • “Joshua's Longest Day: Joshua's Long Day - Planet-X Crossing Earth Path” 

  • bibliotecapleyades

  • Ramuz-El Ehadis, 277/6; Camiü's-Sagir, 3/167

  • Muhyiddin İbn-Arabi - Saatlerin Hazinesi

  • Kemal Baslar -Makaleler

  • Olağanüstülükler Çağı - İbrahim K.

  • Ledün İlmi Sahibi - Abdullah Gürbüz Efendi

&&&

Not: Bu bir akademik makale değildir. Bir varlık okumasıdır. Herhangi bir iddia içinde değildir. Faydalı olan birşey var ise alınır, yok ise zaman kaybı için tövbe edilip devam edilir. Ekstra zaman harcamaya lüzum yoktur.

Unsplash

Verimli Çalışmak İçin 6 İpucu

Evde veya ofiste çalışırken verimli olmak, kişiye özel bir denge gerektirir; bu denge organizasyon becerileri, disiplin ve motivasyonu içerir. Tek bir evrensel yöntem olmamakla birlikte, yavaş yavaş değişiklik yapma, gerçekçi hedefler belirleme, tek bir işe odaklanma, görevleri önceliklendirme, düzenli molalar verme ve dikkat dağıtıcıları yönetme gibi teknikler verimliliği ve zihinsel sağlığı artırmada etkilidir.

  • Verimlilik sorunları dikkat dağınıklığı ve azalan dikkat süresiyle bağlantılıdır, ancak kişinin çalışma alışkanlıkları ve motivasyon ihtiyaçları da bu durumu etkiler.

  • Herkese uyan tek bir yöntem yoktur; kişisel çalışma tarzına uygun teknikler belirlenmelidir.

  • Birden fazla yeni yöntemi aynı anda denemek yerine küçük ve önemli değişiklikler yapmak daha etkili olur.

  • Yeni yöntemlerin etkisini değerlendirmek için 2-3 aya ihtiyaç vardır.

  • Yaptığınız düzenlemeleri yöneticinizle paylaşarak çalışma süreciyle uyumlu hale getirin.

  • Hedeflerin Spesifik, Ölçülebilir, Ulaşılabilir, Gerçekçi ve Zaman Sınırlı (SMART) olması önemlidir.

  • Çok yüksek hedefler motivasyonun düşmesine ve tükenmişliğe yol açabilir.

  • Ajanda ve planlama uygulamaları hedefleri organize etmede faydalı olabilir.

Çoklu Görev Yapmayı Yeniden Değerlendirmek

  • Çoklu görev yapmak genellikle verimliliği azaltır; çok az kişi bunu etkili şekilde yapabilir.

  • İşleri parçalara bölüp tek tek üzerinde durmak odaklanmayı arttırır ve başarı hissi yaratır.

  • Tamamlanan görevler sonrasında kendinizi ödüllendirmek motivasyonu yükseltir.

  • Günün en önemli ve zor görevlerinden başlayarak çalışmak başarı hissi verir ve diğer işleri kolaylaştırır.

  • Daha kolay görevlere sondan başlamak, takıldığınız noktaları daha sonra tekrar denemek faydalıdır.

  • Bu yaklaşım günlük, haftalık ve aylık planlamada kullanılabilir.

  • Molalar beynin dinlenmesini sağlar, motivasyonu yeniler ve tükenmeyi önler.

  • Pomodoro tekniği gibi yöntemlerle çalışma ve molalar dengelenebilir.

  • Molalarda yapılan aktiviteler, çalışma türüyle zıt olmalıdır (örneğin, hareketsiz işte çalışıyorsanız egzersiz yapmak fayda sağlar).

  • Doğru molalar ardından işe daha iyi odaklanmanıza yardımcı olur.

  • Dikkat dağıtıcıları tamamen ortadan kaldırmak yerine sınırlı ve planlı zamanlarda izin vermek daha az stres yaratır.

  • Örneğin, sosyal medyayı günün daha az verimli olduğu anlarda kontrollü kullanmak verimliliği artırır.

  • Dijital zaman takipçileri bu sınırlamaları uygulamada yardımcı olabilir.

  • Bu yaklaşım diğer dikkat dağıtıcılar için de geçerlidir ve odaklanmayı destekler.

  • Verimli çalışmak profesyonel başarı kadar zihinsel sağlık ve kendine güven için de önemlidir.

  • Verimlilik kaybı, erteleme, motivasyon düşüklüğü, stres ve tükenmişlikle sonuçlanabilir.

  • Kişiye uygun teknikleri bulup alışkanlık haline getirmek, verimli çalışmayı ve iyi oluşu dengeler.

Unsplash

Ölümcül Bir Hastalık: Duyarsızlaşma

Yazar, mü’minler arasında duyarsızlaşmanın ne anlama geldiğini, bu durumun kişisel ve toplumsal hayatta yol açtığı olumsuzlukları ve bunun hastalık gibi yaygın ve tehlikeli bir süreç olduğunu derinlemesine inceliyor.

Duyarsızlaşmanın belirtileri, sebep ve sonuçları, dinî ve ahlakî açıdan taşıdığı anlamlar, tedavi yolları ve erken teşhisin önemi üzerinde duruluyor. Ayrıca, tarihî ve Kur’ânî örneklerle duyarlılığın önemi, ihmalkârlığın tehlikeleri ve mü’minlerin toplumsal sorumlulukları vurgulanmaktadır.

Makaleden kısa bir özet:

  • Duyarsızlaşma, canı yavaş yavaş öldüren, kişinin iç dünyası ve çevresine karşı körleşmesine sebep olan bir hastalıktır

  • Bu durumun ilerlemesi hem birey hem toplum için ölümcül sonuçlar doğurur ve toplumu çökertir

  • Toplumsal düzeyde yaygınlaşan duyarsızlık, ıslahçıların etkisiz kalmasına, ehl-i küfrün galip gelmesine ve Allah’ın gazabına yol açar

  • Duyarsızlık, kalbi ve ruhu canlı olan mü’minlere ait bir hastalıktır; ölülerden böyle bir duyarlılık beklenemez

  • Başlangıçta hassasiyeti olan ama zamanla bu hassasiyeti yitirip solup gidenlerin hastalığıdır

  • Yalnızlık, sosyal izolasyon ve maddî-manevî beslenme kaynaklarından kopma, duyarsızlaşmanın hızlanmasına neden olur

  • Mü’minin her davranışında (oturma-kalkma, giyim-kuşam, yeme-içme) hastalığın izleri görülür

  • Helal ve haram konusundaki titizlik kaybolur, helal kazanç ve besmele çekilmeyen et gibi temel dinî kurallara uymama en belirgin işaretlerdendir

  • Giyim ve tesettür kurallarının ihlali, vücut hatlarının ortaya çıkması, modaya boyun eğme de önemli belirti ve ihmalkarlıktır

  • Toplumsal ve bireysel hayatın diğer alanlarındaki hukuksuzluk, faiz ve ahlaki yozlaşmalar da duyarsızlık göstergesidir

Duyarsızlığın Sebepleri ve Kolaylaştırıcı Etkenler

  • Duyarsızlığın yayılmasında medya, moda ve dinin sınırlarını aşan toplumsal davranışların etkisi büyüktür

  • Haramın reklamı, toplumda haramı meşrulaştırma çabaları ve bu konuda sessiz kalmak duyarsızlığın yayılmasını sağlar

  • Nefis ve Şeytan’ın rehberliğini kabul etmek, duyarsızlığın önemli sebeplerindendir

  • Hastalığın tedavisi sürekli hareket, kolektif şuur, dinî kaynaklarla beslenme ve kendini yenilemektir

  • Rehberlerin ve toplumun öncülerin devamlı duyarlılık ve hassasiyet göstermesi gerekir

  • Tarihi örnek olarak Habeşistan’a hicret eden Ubeydullah İbn Cahş’ın yalnızlık ve kopukluk sonucu duyarsızlaşıp Hristiyan olması uyarı niteliğindedir

Duyarsızlığın Erken Teşhisinin Önemi ve Geç Kalmamanın Riskleri

  • Duyarsızlık sinsi olup ilerleyici olduğundan erken fark edilmesi hayati önemdedir

  • Toplumda yaygınlaşması, ehl-i imanın zayıflaması, ıslahçılarının çaresiz kalmasıyla felaket kaçınılmaz olur

  • Kur’ân’da İsrailoğulları’nın sosyal çöküşü, birbirlerini kötülükten vazgeçirmemeleri üzerine ikaz edilir ve bu tutumun kötü sonuçları örnek verilir

  • Marufu emredip münkerden nehyetmek mü’minin en önemli vazifesidir; duyarsızlık bu vazifenin terk edilmesi anlamına gelir

  • Duyarsızlık, imanla bağdaşmayan ve kişilik kaybına yol açan bir durumdur

  • Değişim ancak bireylerin kendi arzu ve iradeleriyle başlayabilir; bu da imanın derinlemesine yaşanmasıyla mümkündür

  • Toplumsal duyarlılığı korumak için, bireylerin sık sık kendilerini ve toplumu dışarıdan değerlendirmeleri, rehberlikleri takip etmeleri gereklidir

Unsplash

Kitap Okumanın Film İzlemekten Farkları

’’Kitap okurken çocuklar, karakterleri, mekanları ve olayları kendi zihinlerinde canlandırırlar. Bu, hayal güçlerinin gelişmesine yardımcı olur.
Filmlerde ise her şey hazır olarak sunulduğu için hayal gücünün bu denli aktif kullanılmasına gerek kalmaz.

Kitaplar, çocukların yeni kelimeler öğrenmelerini ve dil becerilerini geliştirmelerini sağlar.

Film izlemek dil gelişimine yardımcı olsa da kitap okumak kadar etkili değildir.
Kitap okumak, çocukların uzun süre dikkatlerini bir noktaya odaklamalarını gerektirir. Bu da odaklanma ve konsantrasyon becerilerini geliştirir.

Film izlerken odaklanma süresi daha kısa olabilir.

Kitaplar, çocukların farklı karakterlerin duygularını anlamalarını ve empati kurmalarını sağlar.

Filmlerde de empati duygusu gelişebilir fakat kitaplar bu konuda daha derin bir etki bırakabilir.

Kitaplar, çocuklara farklı konular hakkında bilgi edinme ve kültürel birikimlerini artırma fırsatı sunar.
Filmlerde de bilgi edinmek mümkündür fakat kitaplar kadar detaylı bilgi sunmayabilir.

Filmler, çocuklara görsel ve işitsel uyarıcılar sunarak farklı bir deneyim yaşatır.
Kitaplarda sadece yazı ve bazen resimler bulunur.

Filmler, çocukların farklı duyguları deneyimlemelerini ve duygusal zekalarını geliştirmelerini sağlar.
Kitaplarda da duygusal deneyimler yaşanır fakat filmlerin görsel ve işitsel etkisi daha güçlü olabilir.

Filmler, çocukların karakterler arasındaki ilişkileri gözlemleyerek sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.
Kitaplarda da karakterler arası ilişkiler anlatılır fakat filmlerin görsel sunumu daha etkili olabilir.

Film izlemek, çocuklar için eğlenceli ve dinlendirici bir aktivite olabilir.
Kitap okumak da eğlenceli olabilir fakat bazı çocuklar için daha fazla zihinsel çaba gerektirebilir.’’

Kaynak: deneb app

Humanoid Robot Devrimi, Tarihteki En Büyük Yatırım Fırsatı!

Videoda, geleceğin en büyük endüstrilerinden biri olarak görülen hümanoid (insansı) robotlara yatırım fırsatları ve bu teknolojinin ekonomik ile toplumsal etkileri ele alınıyor.

Hümanoid robotların insan formunda tasarlanmasının sebebi, iş ve günlük yaşam ortamlarına kolay uyum sağlamalarıdır. Dünya genelinde iş gücünde ciddi açıklar yaşanmakta ve yaşlanan nüfus nedeniyle ihtiyaçlar artmaktadır.

Bu koşullar, hümanoid robotların iş gücünün önemli bir parçası haline gelmesini zorunlu kılmaktadır. 2040 yılına kadar bu robotların küresel iş gücünün %15-20’sini otomasyona çevirmesi bekleniyor ve trilyon dolarlık bir pazar fırsatı ortaya çıkıyor.

Teknolojik gelişmeler (yapay zeka, aktüatörler, batarya teknolojileri, 3D algılama, edge computing ve 5G) hümanoid robotların daha yetenekli, ucuz ve yaygın kullanılabilir hale gelmesini sağlıyor. Tesla, Figure AI, Amazon gibi firmalar bu alanda önemli oyuncular olarak öne çıkıyor. Ayrıca ETF’ler gibi yatırım araçları da mevcut. Robotların öncelikli kullanım alanları arasında sağlık hizmetleri, lojistik, üretim ve perakende sektörleri bulunuyor.

Robotlar iş gücünü tamamlayıcı olacak, işçilerin yerini tamamen almayacak. Ancak uzun vadede belirli mavi yaka ve bakım işleri robotlara devredilebilir. İnsanların daha yaratıcı, bilimsel ve sanatsal işlere odaklanması bekleniyor. Yatırım açısından uzun vadeli bakmak gerekiyor, piyasalardaki dalgalanmalara rağmen bu teknolojinin kaçınılmaz olduğu vurgulanıyor. Sonuç olarak hümanoid robotlar, ekonomik ve teknolojik zorunlulukların ürünü olarak hayatımızda önemli bir yer edinecek.

Unsplash

Allah, Bu İnsanlara Lanet Etsin

Gazali’nin koyduğu şu ölçüler belki bu konuda ahiretimizi kurtarır:

“Bir kimseye bir dedikodu iletilir ve ona ‘Falan senin hakkında şöyle söyledi’ denirse, bunu duyan kimseye 6 şey gerekir:

Birincisi, o dedikoduyu yapanı onaylamamaktır. Çünkü dedikodu yapan günahkârdır. Verdiği haber kabul edilemez.

İkincisi, ona laf taşımamasını söyleyerek öğüt vermek, yaptığı işin çirkin olduğunu belirtmektir.

Üçüncüsü, o dedikoducuya Allah için buğz etmektir (nefret etmek).

Çünkü zâten o, Allah katında kendisine buğz edilmiş bir kimsedir. Birine Allah rızâsı için buğz etmek ise vâciptir.

Dördüncüsü, kendisinden laf taşınan kimsenin kötü biri olduğunu düşünmemektir.

Çünkü Allah Teâlâ, “ : Zandan çok sakının”buyurmaktadır.

Beşincisi, birinden nakledilen dedikodunun doğru olup olmadığını araştırmaya kalkmamaktır.

Çünkü Allah Teâlâ: ‘‘Birbirinizin kusurunu araştırmayın” buyurmaktadır.

Altıncısı, laf taşıyan kimseye yapma dediği bir şeyi kendisi de yapmamak ve kendisine nakledilen dedikoduyu başkalarına anlatmamaktır.”

Şöyle iki olay daha anlatılır:

  • ‘‘Adamın biri halîfe Ömer ibni Abdilazîz (v. 101/720) radıyallahu anha bir şahıs hakkında bir şey anlattı.

Ömer ibni Abdilazîz o adama şunu söyledi:

“İstersen bize anlattığın bu haberi bir araştıralım.

Şâyet yalan söylüyorsan o takdirde: ‘Eğer fâsıkın biri size bir haber getirecek olursa onu iyice araştırın’ âyetinde sözü edilen fâsıklardan olursun. Yok doğru söylüyorsan o zaman da ‘Durmadan başkasını çekiştirip söz taşıyana uyma!’âyet-i kerîmesinde sözü edilen kötü kimselerden olursun. Eğer istersen seni affeder, bu meseleyi de kapatırırz” dedi.

Adam halîfeye, “Ey mü’minlerin emîri, beni affet. Bir daha böyle bir şey yapmayacağım” dedi.’’

  • Bir adam (Büveyhî vezîri) Sâhib ibni Abbâd’a (v. 385/995) bir mektup yazdı, bir yetimin çok miktarda malı bulunduğunu söyledi ve ona bu malları almasını tavsiye etti.

    Sâhib ibni Abbâd mektubun arkasına şunları yazdı: “Doğru bile olsa, koğuculuk çirkindir. Allah ölen adama rahmet eylesin. Yetimin işini rast getirsin. Malına bereket versin. Koğuculuk yapana da lânet etsin!”

Unsplash

Bir Tefekkür

Hz. Ömer yolculuklarından biri esnasında bir kafileyle karşılaşır. Aralarında Abdullah İbn Mesud da vardır. Ömer bir kişiye onlara seslenerek nerede olduklarını sormasını ister.

Abdullah, "Çok uzaktan geldik" der. Ömer, "Nereyi kastediyorsun?" diye sorunca, "Beytül-Atik" diye cevap verir.

Ömer, "İçlerinde bir alim var mı?" diye sorar. Sonra, Abdullah'a, "Kur'an'daki en büyük ifade hangisidir?" diye sorar. Abdullah, "Allah'tan başka ilah yoktur, O haydır, kayyumdur" der ve ayeti sonuna kadar okur.

Hz. Ömer, "Kur'an'ın en muhkemi hangi ayettir?" diye sordurur.

İbn Mesud, "Allah adaleti ve ihsanı emreder..." ayetiyle cevap verir.

Hz. Ömer, "Kur'an'ın hangi ayeti en kapsamlısıdır?" diye sordurur.

O, "Kim zerre miktarı hayır işlerse onun karşılığını görür; kim de zerre miktarı şer işlerse onun karşılığını görür" ayetiyle cevap verir.

Hz. Ömer, "Kur'an'ın en çok korkutan ayeti hangisidir?" diye sordurur.

O, "Ne sizin ne de Ehli Kitab'ın temennileriyle olur, kim bir kötülük işlerse onun karşılığını görür" ayetini okur.

Hz. Ömer, "Kur'an'ın en ümit verici ayeti hangisidir?" diye sordurur.

İbn Mesud, "Ey kendileri aleyhine haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" ayetini okur.

Bunun üzerine Hz. Ömer, "Aranızda İbn Mesud var mı?" diye sorar, karşı taraftakiler "Vallahi evet" derler."

Unsplash

Bu Musibetten Kurtulmanın 4 Şartı Var

‘‘Bir günah işleyen kimsenin, hemen o günahtan tövbe etmesi gerekir. Bir günah Allah’a karşı işlenmişse ve kul hakkını ilgilendirmiyorsa bundan tövbe etmenin üç şartı vardır:

  • O günahı hemen terk etmek.

  • O günahı yaptığına pişman olmak.

  • O günahı bir daha yapmamaya karar vermek.

Yapılan günah kul hakkını ilgilendiriyorsa, ondan tövbe etmenin dört şartı vardır:

Üçü yukarıda sayılan şartlardır.

Dördüncüsü ise:

  • Hak sahibine hakkını verip ondan kurtulmaktır. Veya hak sahibinden kendisini affetmesini, hakkını helâl etmesini istemektir.

Gıybet eden kimsenin bu dört şartı yerine getirerek tövbe etmesi gerekir.

Çünkü gıybet kul hakkıyla ilgilidir; gıybet ettiği kimseden mutlaka helâllik istemelidir.

Gıybet eden kimsenin, gıybetini yaptığı kimseye gidip:

“Ben senin gıybetini yaptım, bana hakkını helâl et!” demesi yeterli midir?

Yoksa nasıl gıybet ettiğini söylemesi gerekli midir?

Şâfiî âlimlerinin -Allah onlara rahmet etsin- bu konuda iki görüşü vardır:

Birinci görüşe göre, nasıl gıybet ettiğini açıklamak şarttır. Nasıl gıybet ettiğini açıklamadan adama hakkını helâl etmek doğru değildir. Bu tıpkı ne olduğunu, ne kadar olduğunu bilmediği bir malı helâl etmeye benzer.

İkinci görüşe göre, nasıl gıybet ettiğini açıklamak şart değildir. Çünkü gıybet mal gibi değildir, insanlar gıybet konusunda daha hoşgörülü davranır. Birinci görüş daha doğrudur. Çünkü insan bazı gıybetleri affettiği hâlde, bazısını affetmez.

Gıybet edilen kimse ölmüşse veya ortada yoksa ondan helâllik almak mümkün olmaz. Âlimler bu konuda bir çıkış yolu göstererek, onlar hakkında çokça istiğfâr ve duâ etmek ve onlar adına çokça hayır yapmak gerektiğini söylemişlerdir.

Gıybeti yapılan kimsenin, gıybetini yapana hakkını helâl etmesi müstehaptır; ama bunu yapmak zorunda değildir. Çünkü bu, sahip olduğu şeyi birine bağışlamak ve hakkından vazgeçmektir. Bu onun isteğine bırakılmıştır. Müslüman kardeşini gıybet etme günahının vebâlinden kurtarmak için ona hakkını helâl etmek son derece makbûl ve müstehap bir davranıştır.

Kendisi de Allah Teâlâ’nın affedenlere vaadettiği büyük sevabı ve Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetini kazanmış olur. Çünkü Allah Teâlâ Ali İmran 134. ayette şöyle buyurmaktadır:

“Onlar öfkelerini yenerler ve insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle güzel davrananları sever.” (Nevevi)

Unsplash

Bilimsel Çalışma: Aralıklı Orucun Etkileri

Bilim insanları aralıklı orucun faydaları üzerine öncü bir çalışma yürüttüler. Akşam 5'ten ertesi gün sabah 9'a kadar hiçbir şey yememek (erken oruç tutmak) kan şekeri düzenlemesini iyileştirmeye ve karın deri altı yağını, yani cildin hemen altındaki yağı azaltmaya daha fazla yardımcı oluyor.

Granada Üniversitesi ve işbirlikçilerinin yürüttüğü kontrollü çalışmada, özellikle günün erken saatlerinde yemek yemeyi sınırlayan aralıklı oruç yönteminin, fazla kilolu ve obez bireylerde kilo vermeyi kolaylaştırdığı ve kardiyovasküler ile metabolik sağlığı iyileştirdiği gösterilmiştir. Erken oruç tutmanın, karın bölgesindeki deri altı yağını azaltmada ve kan şekeri düzenlemesini geliştirmede önemli faydaları olduğu vurgulanmıştır.

  • Aralıklı oruç uygulayan gruplar, kontrol grubuna göre ortalama 3-4 kg daha fazla kilo vermiştir.

  • Erken oruç tutanlar, özellikle tatil sonrası gibi fazla yeme dönemlerinin ardından, karın bölgesindeki deri altı yağını daha fazla azaltmıştır.

  • Visseral (organ çevresi) yağda ise oruç tutmanın, beslenme eğitimine göre ek bir fayda sağlamadığı tespit edilmiştir.

  • Erken oruç grubu, açlık ve gece boyunca kan şekeri seviyelerinde diğer gruplara kıyasla daha anlamlı iyileşme göstermiştir.

  • Kan şekeri düzenlemesindeki bu iyileşme, tip 2 diyabet ve metabolik hastalık risklerinin azaltılmasına katkıda bulunabilir.

  • Gece boyunca yemek yememenin, vücudun besinleri daha iyi işlemesini ve metabolizmanın düzenlenmesini sağladığı belirtilmiştir.

Unsplash

Hedef İçin 13 Strateji

Sam Altman, girişimcilik ve başarı üzerine yaptığı gözlemlerden çıkardığı 13 temel ilke üzerine bir makale yazmış.

Ana fikir şu: İnsanlar çoğu zaman zengin olmak için başlar, fakat süreç onları önemli bir şey başarmaya yönlendirir.

Aşağıda madde madde derinlemesine özetini veriyorum:

1. Kendini ve işini bileşik (compound) hale getir

  • Bileşik büyüme (exponential growth) zenginliğin ve kalıcı etkinin anahtarıdır.

  • Kariyerin lineer değil, bileşik değer üretmeli: her yıl öğrenme ve etki artmalı.

  • Küçük fırsatlara sıkışma, sıçrama (step-change) yaratacak işlere odaklan.

  • Uzun vadeli düşünebilmek en büyük rekabet avantajıdır.

2. Aşırıya yakın öz-güven

  • Büyük işler yapanların çoğu kendilerine neredeyse delilik boyutunda güveniyor.

  • Öz-güven, alışılmışın dışında (contrarian) fikirleri geliştirmeyi mümkün kılar.

  • Dengesi: öz-güven + öz-farkındalık. Eleştiriye açık olmak, öz-güveni kör inançtan ayırır.

  • Elon Musk örneği: Mars’a roket göndereceğine duyduğu mutlak inanç.

3. Bağımsız düşünmeyi öğren

  • Okullar konformizmi ödüllendirir, girişimcilik özgün düşünce gerektirir.

  • İlkelerden (first principles) düşün, yeni fikirler üret ve küçük testlerle doğrula.

  • “Defalarca başarısız ol, bir kere gerçekten haklı çık” → girişimcilik formülü.

  • Çözümsüz görünen sorunlarda yol bulmayı öğrenmek dayanıklılığı (grit) geliştirir.

4. Satış yapmayı öğren

  • Öz-güven tek başına yetmez; başkalarını ikna etmek şart.

  • Liderlikte satış: müşterilere, yatırımcılara, çalışanlara, basına vizyonu satabilmek.

  • En güçlü satış, inandığın şeyi satmaktır. Yalan ürün satışı uzun vadede tüketir.

  • İletişimde netlik → önce düşünceni netleştir, sonra sade ve doğrudan ifade et.

  • Kritik anlarda yüz yüze bulunmak büyük fark yaratır.

5. Risk almayı kolaylaştır

  • İnsanlar riski abartır, ödülü küçümser.

  • Küçük kayıplar / büyük kazanç potansiyeli olan bahislere odaklan.

  • Gençken risk almak daha kolaydır; yaşam ucuzken ve sorumluluk az iken.

  • Konfor alanına sıkışma; rahat maaşlı iş uzun vadede hayallerini öldürebilir.

6. Odaklan

  • Çok çalışmaktan ziyade doğru şeye odaklanmak başarıyı getirir.

  • Öncelikleri belirle, birkaçına kilitlen, hızlı ilerle.

  • Yavaş hareket eden biri büyük başarıya ulaşamaz.

7. Çok çalış

  • %90’a zekâ veya çalışma ile ulaşılır. %99’a ise ikisi birlikte gerekir.

  • “Momentum” önemlidir: başarı başarıyı doğurur.

  • Yoğun çalışma özellikle kariyerin başında yapılmalı → bileşik etki yaratır.

  • Yanlış: “çok çalışmadan da başarılı olunur.” Doğru: “uzun süre yüksek tempoya dayanabilmek” başarı tahmin edicisidir.

  • En güvenilir strateji: sevdiğin insanlarla, sevdiğin işi yap.

8. Cesur ol

  • Zor işler aslında kolay işlerden daha cazip: insanları çeker, motivasyon yaratır.

  • Büyük problemlere odaklan; önemli sorunlar çözmek rüzgârı arkana aldırır.

  • Merakını takip et; seni heyecanlandıran fikirler başkalarını da heyecanlandırır.

9. İradeli ol (Willful)

  • Dünya düşündüğünden daha fazla bükülebilir. Çoğu insan denemediği için bükülmez sanır.

  • “Ne olursa olsun devam edeceğim” kararlılığı uzun vadede şansa alan açar.

  • Airbnb örneği: borç, açlık, direnç → sonunda doğru zaman geldiğinde şanslarını kullandılar.

  • İyimserlik şarttır: karamsar insanların büyük başarı elde etmesi çok nadirdir.

10. Rekabet edilmesi zor ol

  • Şirketler gibi bireyler de kolay taklit ediliyorsa değerleri düşer.

  • Kişisel “leverage” (kaldıraç) oluştur: çok-disiplinli beceriler, güçlü ilişkiler, kişisel marka.

  • Herkesin yaptığına öykünme → seni sıradanlaştırır.

11. Ağ (network) kur

  • Büyük işler ekip gerektirir. Başarının sınırı, tanıdığın yetenekli insanların sayısıdır.

  • Yardım etmek, uzun vadede fırsat ve yatırım olarak geri döner.

  • İnsanları doğru rollere koymak → en kritik yönetim becerisi.

  • Güçlü ağ = başkalarının potansiyelini ortaya çıkarabilme.

  • “Bu kişi doğa gücü mü (force of nature)?” sorusu → gelecek yıldızlarını seçmek için ipucu.

  • Emin birinin sana erken dönemde inanması büyük sıçrama sağlar.

12. Zenginlik sahiplikten gelir

  • Maaş → lineer. Servet → mülkiyet (equity).

  • İş, arsa, marka, teknoloji, IP (fikri mülkiyet) sahibi ol.

  • Zenginler maaşla değil, katma değer üreten varlıklara sahip olarak zenginleşti.

13. İçsel motivasyon

  • Çoğu insan dışsal motivasyonla (statü, onay) çalışır. Bu kısır döngüdür.

  • İçsel motivasyon: kendini tatmin etmek, dünyada bir şey yapmak için çalışma.

  • Yalnızca bu güç, belli bir zenginlik ve statü eşiğini geçtikten sonra bile üretkenliği sürdürür.

  • En başarılılar, kendi tutkularına ve dünyaya katkı arzusuna odaklanır.

  • YC’nin kurucuları Paul Graham & Jessica Livingston örneği: başta herkes alay etti, onlar ise “dünya için faydalı” olduğuna inanarak devam ettiler.

Not:

  • Evrensel temel gelir (basic income) daha çok insana risk alma imkânı verir.

  • Fırsat eşitsizliği büyük bir problem, fakat olumsuz şartlardan da zirveye çıkan örnekler var.

  • Yazar kendi başarısını büyük ölçüde doğuştan gelen şansa bağlıyor.

Görüldüğü üzere Altman modern girişimcilik fikrini, risk almak, uzun vadeli düşünme ve içsel motivasyonu merkeze koyuyor. Onun çizdiği tablo, bireyi sürekli büyüyen bir bileşik değer üretim makinesi olarak görürken, aynı zamanda başarının psikolojik boyutuna –öz-güven, irade, iyimserlik– büyük yer ayırıyor.

Bu ilkeler, gerçekten olağanüstü başarı için güçlü bir yol haritası sunuyor ama aynı zamanda büyük bir bedel de içeriyor. Aşırı çalışma, uzun vadeli fedakârlık ve sürekli kendini kanıtlama ihtiyacı, kişisel yaşam dengesi açısından ciddi riskler taşıyor.

Unsplash

‘‘Haftada 5 saatinizi öğrenmeye ayırmıyorsanız..’’

Makale,net bir mesaj veriyor: Öğrenmek artık bir lüks değil, yaşamak ve ilerlemek için bir zorunluluk. Bu mesele eğitimlerde de işlediğimi bir başlık. Yakın gelecekte fosil olmamak için geç kalmamak lazım.

Charlie Munger’ın “hayatım boyunca sürekli okumayan bilge bir insan görmedim” sözüyle açılan yazı, dünyanın en meşgul insanlarının bile öğrenmeye zaman ayırdığını hatırlatıyor.

Obama başkanlık görevinde iken her gün 1 saat okuyor, Warren Buffett gününün %80’ini okumaya ve düşünmeye ayırıyor, Bill Gates haftada bir kitap bitiriyor ve düzenli “okuma tatilleri” yapıyor. Yani, iş yoğunluğu bahane değil; öğrenme disiplin gerektiriyor.

Yazar, bu alışkanlığı “5 Saat Kuralı” diye formüle ediyor: Haftada en az 5 saatini bilinçli öğrenmeye ayırmazsan, uzun vadede sorumsuzluk etmiş olursun. Çünkü bilgi, günümüzde yeni para. Malların değeri düşüyor, teknolojiler ucuzluyor ama bilgi ve beceri değeri katlanarak artıyor. Özellikle veri bilimi, yapay zekâ, tasarım, sağlık gibi alanlarda doğru zamanda doğru bilgiyi öğrenenlerin değeri milyon dolarlara ulaşabiliyor.

Bilginin paradan farkı ise şu: Paylaştıkça azalmaz, artar. Ne kadar çok paylaşırsan o kadar kalıcı olur, başkalarıyla birleşir, seni de büyütür. Bu yüzden “bilgi yatırımcıları” çağındayız.

Geleceğin zenginleri, sermayeyi değil bilgiyi yatırım aracı olarak kullanan insanlar olacak. Web 3.0 dünyası (NFT, blockchain, yeni platformlar) bunu daha da hızlandırıyor: artık yaratıcılar ve kullanıcılar da ürettikleri değer üzerinden doğrudan pay alıyor.

Peki nasıl bilgi yatırımcısı olunur? Makale altı temel beceri öneriyor:

  • Değerli bilgiyi doğru zamanda fark etmek.

  • Hızlı öğrenip ustalaşmak.

  • Becerilerini başkalarına iyi aktarabilmek.

  • Bilgiyi paraya ve sonuca dönüştürmek.

  • Öğrenmeye finansal yatırım yapmak (kitaplar, kurslar, deneyimler).

  • “Öğrenmeyi öğrenmek” yani öğrenme hızını sürekli artırmak.

Sonuçta mesele şu: Çok çalışmak sanayi çağına aitti, çok öğrenmek ise bilgi çağının anahtarı. Düzenli öğrenme olmadan kimse ayakta kalamaz. Yazar bunu güçlü bir metaforla bitiriyor: “Haftada 5 saat öğrenmeye ayırmamak, 21. yüzyılın sigara alışkanlığıdır.” Yani kısa vadede fark etmesen de uzun vadede hayatını tüketir.

Öneri de basit: Her gün düzenli okuma, düşünme, yazma veya tartışma zamanları koy. Mini ritüeller bile yıl sonunda dev bir fark yaratıyor. Başka bir deyişle: Para peşinde koşarken öğrenmeyi ihmal edersen, gelecekte paran da öğrenme fırsatların da elinden kayıp gider.

Unsplash

Unsplash

Unsplash

Haftanın Teknoloji ve Yapay Zeka Manşetleri

  • Suudi girişim Humain , Allam LLM tarafından desteklenen Humain Chat'i başlattı. Şimdiye kadar derlenmiş en büyük Arapça veri kümelerinden birinde eğitim alan, Mısır'dan Lübnan'a kadar farklı lehçelere göre ayarlanmış ve İslami kültürel uyumla bütünleşmiş bir platform.

  • AppMySite , WordPress, WooCommerce veya herhangi bir web sitenizi yerel bir iOS/Android uygulamasına dönüştüren, kodsuz bir uygulama oluşturucudur. Kodlama, ajans veya uğraş gerektirmez. Düzenleri, renkleri, menüleri, anlık bildirimleri, ödemeleri, uygulama içi sohbeti ve analizleri sürükle-bırak ve canlı önizleme ile özelleştirin. Ücretsiz olarak oluşturup test edin, ardından hazır olduğunuzda yayınlayın.

  • Google, rakiplerine karşı koymak için Finans platformunu yapay zeka destekli arama, gelişmiş grafik araçları ve gerçek zamanlı verilerle yeniledi.

  • Alphabet'in Verily şirketi, yapay zekaya odaklanmak için stratejik bir değişime giderek işten çıkarmalar yapıyor ve tıbbi cihaz birimini kapatıyor.

  • OpenAI, önemli işe alımlar ve yeni yapay zeka araçlarıyla sağlık sektöründeki hamlelerini hızlandırıyor ve bu da teknolojinin potansiyeli ile güvenlik riskleri arasındaki tartışmayı körüklüyor.

  • Yapay zeka firması Martini.ai, kredi riski otomasyonu için bir endüstri standardı oluşturmak amacıyla altı seviyeli bir 'Finansal Özerklik Merdiveni' öneriyor.

  • MIT, kurumsal GenAI dağıtımlarının %95'inin Kâr ve Zarar ibresini hareket ettirmediğini gösteren bir çalışmayı yayımlamayı bıraktı. Sorun bozuk modeller değil, beceriksiz entegrasyon: Eski iş akışlarına zımbalanmış ChatGPT benzeri araçlar.

  • Nano-Muz adlı bir hayalet modeli,LMArena savaşlarında ortaya çıktı ve Kararlı Difüzyon ve Akı'yı yerle bir etti.

Öne Çıkan Yapay Zeka Araçları

  • 🎓 Resea AI , uçtan uca araştırma iş akışı için ilk akademik aracıdır.

  • 📚 Heardly En İyi Kitabı Okumanın Hızlı Yoludur.

  • 🪶 CopyOwl , tek tıklamayla herhangi bir konu hakkında derinlemesine araştırma yapan ilk Yapay Zeka Araştırma Aracıdır.

  • 🦾 Flot AI tüm uygulamalarda ve web'lerde yazar, okur ve hatırlar.

Günlük AI Lansmanları

  • Creem , gelir paylaşımını ve vergi uyumluluğunu otomatikleştiren SaaS için küresel bir ödeme platformu olan v1.0'ı piyasaya sürdü.

  • Jotform, etkileşimi ölçeklendirmek için DM'lere ve yorumlara markanızın sesinde otomatik yanıt veren bir Instagram AI Agent'ı kullanıma sundu.

  • Pikto AI Studio, tasarımcı olmayanlar için bile tüm tasarım iş akışını kolaylaştıran hepsi bir arada bir yapay zeka görüntü platformu başlattı.

  • Tasker Builder, pazar araştırması gibi iş görevlerini otomatikleştirmek için yapay zeka temsilcilerine bağlanan, komut istemi tabanlı bir uygulama oluşturucu başlattı.



MENTORLUK DESTEĞİ

ZAMAN YÖNETİMİ EĞİTİMİ VE HAYAT SİSTEMİ

ŞİRKETLERİNİZ İÇİN YÖNETİM DANIŞMANLIĞI

BÜLTENE ABONE OLARAK DESTEK VEREBİLİRSİNİZ

Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

TÜM BÜLTENLER İÇİN TIKLAYIN

Sonraki
Sonraki

Kayıp Hakikatler Çağı