AKIN AKIN GELİYORLAR! Ve DAMIZLIK KIZ…
Hz.Sahip’in birkaç yerde zikrettiği ‘Bilmem ki kutuplarda insan var mı dır? Taa uzaya, marsa kadar dünyanın her yerine nam-ı celili Muhammedi’nin götürülmesi…’ benzeri ifadelerini dinlerken bir döneme kadar meseleye her daim tek pencereden bakıldığını görüyoruz.
Yeni dönem de daha farklı konular üzerine çalışmalar yapmaya başladıktan sonra ‘heyhat ne kadar aciziz ki, kısa birkaç kelimenin bile ne anlatmak istediğini ancak yıllar sonra idrak edebiliyoruz’ cümlesini kurmadan kendimizi alamıyoruz.
Bu makale de temel hedefim romantizm veya bir başarı hikayesi anlatmak değil. İnsanlık için çalışan fedakar karakterlerin, farklı bir çalışma metodolojisine geçmesi adına bir bakış açısına aracılık etmek. Ve hayatlarında belki kolaylık olabilecek bir düşünceye yer açmak. Ve zaman kaybedilmemesi için bir şeyler yapmanın zorunluluğu…
Hepinizin bildiği bir isimle başlamak istiyorum;
17 yaşına kadar Afrika’da kalmış, iyi bir çocukluk geçirmemiş olmasına rağmen günde düzenli olarak 8-10 saat kitap okumuş,
O yaşlarda okulun ve komşu okulun kütüphanesindeki tüm kitapları bitirdiği için yeni kitap sipariş talebinde bulunmuş,
31 yaşına kadar 3-4 şirket kurmuş ve bunların birini 1,5 milyar dolar’a satmış,
O paradan kendine kalan para ile Türklerin yaptığı gibi gidip kendine araba, ev, arsa vs. almamış,
Biraz daha borçlanarak uzayda medeniyet kurma projesi için bir şirket daha kurmuş,
O şirketi kurmadan önce oturup uzayla ilgili birçok kitabı bitirip, sonrasında mülakatları bizzat kendisi yapmış,
İki yıl sonra bu kez de yüksek performanslı elektrikli araçlar üretmek için şirket kurmuş,
O aracın tüm patentlerini kullanabilsinler diye tamamını halka açmış,
Aradan üç yıl daha geçtikten sonra, güneş panelinden şarj istasyonuna kadar çeşitli amaçlar için kullanılan sistemleri tasarlayacak bir şirketi daha piyasaya sürmüş,
Twitter, Facebook gibi internet uygulamalarının her yerde ödeme kabul edebilmesini amaçlayan şirket olan Stripe’a yatırım yapmış,
Yakın zamanda da metro gibi tüneller içinden gidecek ve vakum teknolojisini kullanarak mesafelere ulaşmayı daha hızlı hale getirecek bir sistemi de devreye sokacak.
Ve daha birçok kar amacı gütmeyen kuruluşlar için de misyon üstlendi, bağış yaptı vs…
Evet, bütün bu çalışmaların ve başarı hikayesinin sahibi olan kişi bu çalışmalar için şu cümleyi kullanıyor;
‘’İnsanlığın parlak bir geleceğe sahip olduğunu düşünerek ölmeyi tercih ederim”
Bu cümleyi kullanmasının arka plandaki nedenlerinden biri şuan günümüzde piyasaya çıkıp ve de çalışmaya başlayan küresel baronların teknoloji ile yapabilecekleri ve Yapay Zeka ile ilgili sözlerinde saklı.
Elon Musk şu cümleleri kullanıyor;
‘’Yapay zekâ alanında neler olduğuna dikkat etmek istiyorum. Bence burada potansiyel olarak tehlikeli bir sonuç var. Bunun hakkında bildiğiniz üzere “Terminatör” gibi filmler var… Bazı korkutucu sonuçlar var ve biz bu sonuçların iyi olduğundan emin olmamız gerekiyor.”
Nitekim SpaceX‘i (Harf enerjisi güçlü ve uzay işleri için isabetli bir isim) kurmasındaki amaçlardan biri Yapay Zeka’dan dolayı çıkabilecek bir 3.dünya savaşı üzerinde durması. Ve insanlığın tehlike de olması ve uzay’da kurulabilecek bir medeniyet ile bir tedbir alınabileceği düşüncesi.
İnsanlık için hedefi uzay olan, arkasında hiç bir güçlü aile olmadan tek başına devletlerle rekabet etmeye çalışan bu arkadaş hakkında aslında söylenebilecek çok söz var. Zira, bilindiği üzere uzay’da hayatın varlığı üzerinde duran ilk isimlerden biri Nikola Tesla’ydı. Ses dalgaları gönderen ve bağlantı kurmaya çalışan biriydi. Her ne kadar Edison’dan darbe yemiş olsa da kablosuz elektrik meselesi hala sır olarak duruyor.
Bir Nikola Tesla gibi çalışmaları olmayan ve geçmişi de zengin olmayan, 2000’lerin başında çoğu Türk’ten fakir olmasına rağmen, dahilik ve cesaretle hamle yapmaktan çekinmeyen Musk’un, çıkardığı arabaya Tesla marka ismini vermesi ve Nikola Tesla gibi uzay meselesi üzerine her şeyini yok edecek kadar riske edip ısrar etmesi, tüm engellemelere rağmen vazgeçmemesi…vs…
Hepsi ayrı ayrı fizik ve metafizik açısından ele alınabilecek meseleler. Ama yazıyı biyografiye çevirme düşüncesinde olmadığım için yeni sistemle ilgili bir meseleye değinmek istiyorum.
Malum olduğu üzere Çin son bir ay içinde hayata etki edecek bazı hamleler yaptı.
En son yaptığı hamle; İnsanları yürüyüşünden ve vücutlarının şeklinden tanıyan yeni gözetleme aracını devreye soktu. Yüz tanıma teknolojilerine ek olarak bu yeni teknoloji de ülkenin en büyük iki şehri Şangay ve Pekin’de kullanıyor.
Sistemi geliştiren şirket, bu sayede insanların 50 metre mesafeden, arkaları dönük olsa bile tanınabildiğini belirtiyor. Yürüyüş analizi, topallayarak ya da kambur durarak kandırılamıyor çünkü sistem vücudun tamamını inceleyerek çalışıyor.
İkinci diğer hamlesi ise, izleyenler hatırlayacaktır Black Mirror’da geçen bir mesele.
O dizi de kişilerin hareketlerini puanlayarak bir statü, oligarşi kurulmuş ve yeni bir düzenle yaşayan vahim bir tabloyu resmediyorlardı.
Zannediyorum Çin diziyi iyi takip ettiği için, o bölümden 3-4 yıl sonra orada geçen sistemin bir kısmını devreye soktu.(Yakın gelecekte oradan alıntıladıkları bazı projeler içinde çalışıyorlar)
Bu sistem; Çinlilerin “Chinese Individual Credit Information System” yani “Bireysel Kredi Bilgi Sistemi” diye isim verdikleri bir sistem.
Çalışma sistemi ise şöyle;
Misal, Trende uygunsuz bir hareket yaptınız veya bir hata işlediniz. Bunu yapan kişi hemen puanlandırılıyor. Ve puanlama sonucunda; O kişinin hangi toplu taşıma aracına binebileceğini, hangi sinemaya girebileceğini, hangi okula başvurabileceği, araba veya ev kiralayıp kiralayamayacağını, hatta bir ileri adımda bir restoranda yemek yiyip yiyemeyeceğini bile belirleyebilecek bir duruma gelecekler.
(‘Bu mesele kötülerin eline geçmesin, bunu yapacaklar, geç olmadan bizcesini yapalım’ diye birçok yatırımcıya fikrimizi açmamıza rağmen, ev-araba-arsa-paraya tapınma sürecini yaşayan bu kavmin Müslüman geçinenlerini ne yazık ki ikna edemedik.
Hala bir fırsat var. Umarım bu yazıdan sonra birileri geç olmadan harekete geçer. Zira bunu yapacak ve yaygınlaştıracaklar. Ve yapabilecek hiç bir karşı hamlemiz kalmayacak. Zira bu olay bir Yecüc Mecüc bozgunculuğudur.)
Evet, bu olayların ve daha fazla yaptıkları ve yapacakları şeyin vahim boyutu ise şu;
Çin’in distopyalaşma, diktatörleşme ve baskıcı bir rejimi tüm dünyaya yaymak için attığı her adıma karşı, ne yazık ki savunma ve karşı hamle yapabilecek hiçbir kimsenin/devletin hali hazırda olmaması. Ve olaylar tam da hadis ve rivayetlerde asırlar evvelinde geçtiği şekliye devam etmesi. (Bu yayılmacılık 60 yıl öncesindeki bir ABD emperyalist yayılmacılığından çok öte birşey…)
Malum, şuan Çin’deki kamplarda 1 milyona yakın Müslüman-Türkistan’lı insanı robotlaştırma ve kültürel soykırıma uğratırken, diğer yandan da bu tür hamlelerle insanlığı kontrol amaçlı ve çaresiz bırakacak hamleler yapıyor ve ekonomisiyle müthiş bir yayılmacılık yaparak her tarafa el atıyorlar. Almanların stratejik yatırımlarını satın alma girişimlerinden, ABD’nin stratejik kurumlarına, Asya’yı tamamen kendine bağlayacak hamlelere kadar…
Bu mesele neden önemli?
Aslında ip ucu vermesi açısından ‘Damızlık Kızın Öyküsü‘ne de bakılabilir. Modern çağda olmayacak şey demeyin, bu insanlık daha vahim şeyler yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.
Ahir zaman da bu yıkıcılık ve bozgunculuk rolünü üstelenecek olan devlet şu tarih itibariyle,
Yaptıkları hamlelerle,
Hem gelecekteki pozisyonu itibariyle,
Hem şuan için dokunulamayacak durumda olması nedeniyle,
Hem de bazı hadis ve rivayetlerin işaretiyle Çin olarak gözüküyor..
Nitekim Üstad’ın şöyle bir ifadesi var;
‘’Ye’cüc ve Me’cüc namı (ismi) verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin’den bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa’yı altüst, karmakarışık ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber (altüst) edeceklerine işaret ve kinayedir (üstü örtülü sözdür).”
Ahir zaman da devreye girecek olan bu kavim için ayet;
‘..Gerçekten Yecüc ve Mecüc yeryüzünde BOZGUNCULUK çıkarıyorlar…”
(Kehf, 18/94)
diyor.
Nitekim Üstad bir başka yerde;
“Ye’cüc ve Me’cüc, yağmacı, çapulcu ve fesad (arabozucu) ve ehl-i hadaret ve medeni olanlar ve medeniyet için elinden kurtulması mümkün olmayan hükmünde Allah’ın yarattığı iki topluluktur…”
Üstad
diye uyarıyor.
Burada önemli olan ve gözden kaçan bir nokta daha var.
Yecüc ve Mecüc; ‘Fesad, bozguncu ve arabozucu’olarak vurgulanıyor. Ehl-i tarik bazı kaynaklarda Asya’dan gelen aynı karakteri taşıyan bir topluluk olarak da görüyor bunu.
Meselenin aynı düzlemdeki hali ise, şuan Çin ile birlikte hareket eden bir takım gruplar daha var. Ve bunlar tüm dünya da fitne ve fesatçılık yaparak onlarla hareket ediyor ve bozgunculuk yapıyorlar.
Dikkat edilmesi gereken diğer nokta ise şu;
Deccal’in Yecüc ve Mecüc’e zemin hazırlayacağı ve aynı dönem de olacağı ve bunları alt edecek olan zatın da Hz. İsa ve Mehdiyet sistemi olacağı…
HER YERDELER! HARAP OLACAK VE AKIN EDECEKLER…
Bilindiği üzere Deccal, Yecüc Mecüc vs. bir sistem ve ideolojidir ve yaptıkları amellerdir ve hali hazırdaki temsilcileridir.
Nitekim, Deccaliyet noktasında İseviyet dışı olan Oligarkler ve İsrail’in maddi olarak gücünü Çin’e kaydırması ve tüm baronların Çin’de toplanmaya başlaması ve bununla beraber; Google, Amazon, Facebook vs. gibi birçok Yahudi sermayeli şirketin önemli koltuklarında Çinlilerin yer alması ve birçok Hıristiyan şirketlerde CEO, yönetici vs. gibi makamlar da onların oturuyor olması tesadüf değil.
Mevzunun son kısmi için ‘bu bir plandır’ demiyoruz, son kısım kaderi planda gelecek olan ve haberi asırlar öncesinden verilmiş olan yaşanacakların sebepler noktasında yerine gelmesidir.
Ayette;
‘Nihayet bir zaman gelir, Ye’cuc ve Me’cuc’un önü açılır ve her tepeden yığın yığın akın etmeye başlarlar…”
(Enbiya, 96)
Allah demiştir, haktır, olacaktır ve bu mücadele yaşanacaktır.
Üstad; “Allah’ın emri geldiği vakit sed harab olacaktır…” ve “Seddin harabiyeti kıyamete alamet olur’ diyerek alamete işaret etmişti.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadisinde;
“On alamet zuhur etmedikçe kıyamet kopmaz: Güneş’in batıdan doğuşu, Duman, Dabbe, Yecüc-Mecüc, Meryem oğlu İsa’nın inmesi, üç (büyük) zelzele…“
Hz. Muhammed (sav)
buyuruyor.
Ahir zamana kadar yerinde duran, yayılmacı bir politikası olmayan, sınırları ve çevresinde kalan ve karakteri durağan olan bu kavim ve benzerlerinin, zamanın ahirinde birden harekete geçmesi aslında meselenin boyutunu çok net açıklıyor.
Bediüzzaman’ın
“…Kıyamete yakın yine anarşistlik gibi bir fikirle insanlık medeniyetini altüst, darmadağın edecekler…“
Bediüzzaman
sözüyle bu kavmin, barbar ve zalim bir toplum olacağını vurguluyor.
Zaten, cenin, köpek, köpekbalığı vs. gibi hayvan ve genlerini yiyen bir kavmin başkalaşım geçirmesi, yoldan çıkması normal olsa gerek.
Hristiyan ve samimi Yahudiler gibi helal-haram kavramı olmayan, mahremiyet dengesi bulunmayan, yaptığı her küresel hamlede insanlığı kontrol edebilecek ya da karşı tarafı güçsüz bırakabilecek işler yapan bir kavmin olduğu ve olacağı netleşiyor.
Nebi sav;
“Fesat çıkaran bir topluluktur…Birer, ikişer karış boyundadırlar, en uzunları üçer karıştır…”
Hz. Muhammed (sav)
Buradaki bir diğer ince nokta ise; Deccal ile Yecüc ve Mecüc’ün tıp ve genlerle oynayarak insanları yoldan çıkarması ve buna karşın Hz. Mesih’in de şifacı ve şefkat özelliğiyle öne çıkması. (Bu kısım ayrı bir makale olarak ele alınmıştı)
Üstad; ‘’Anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insanın karakterini, huyunu canavar hayvanların seciyesine çevirir… Âhir zamanda gelecek Ye’cüc ve Me’cücün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor‘ der ve bir başka yerde de şunu ekler; ‘Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efrâdı (önemli fertleri) onlardandır…’ der.
Uzay liderliğine oynayan bu kavim, sinemaya, futbola, kültürel yayılmacılığa, gıdaya, çocuk oyunlarına, paranın dönmesine, beyin oyunlarına vs..gibi birçok alana birden ulaşması mümkün değildi. Önlerini biranda birileri açmasaydı son 15-20 yılda müthiş bir hızla iki numaraya oturmaları da mümkün değildi.
Ancak, Kuran-ı Kerim’i, kabalayı, varlığı çok iyi bilen ve okuyan Deccal ve profesörleri ahir zamandaki Çin’in rolünü de görmemeleri mümkün değildi.
Bu noktada Bediüzzaman’ın çok güzel bir ifadesi var;
‘’Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve azgınlığa ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile karışıklığa ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber (darmadağın) edecek….”
Bediüzzaman
Cümlenin ilk kısmı çok önemli;
‘Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve azgınlığa ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile karışıklığa ve canavarlığa giden ve dinsizliğe…’
Evet şuan da bu cümlenin tefsiri izliyoruz.
Küresel baron ve siyonist ekonomisinin Çin’in önünü açması,
Deccaliyet sistemi/baronların diktatörlerle birlikte olması,
150-160 ülke de masum insanların öldürülmesi, kaçırılması vs. için hareket edenlerin Çin ve siyonistlerle olan ittifakı,
Hristiyanlığın içini boşaltan ve sekülerizmi destekleyen zalimlerin bütün olarak hareket etmesi vs…
Ve bunların tam karşısında da Efendimiz sav’in “Hz. İsa ve müminler Yecüc ve Mecüc’den sonra senelerce yaşayacaklardır.” sözünü doğrularcasına, samimi Müslüman ve samimi Hıristiyanların yavaştan da olsa uyanıp ve bu sisteme karşı birlikte mücadele edecek ittifakın sağlanması için sürecin başlaması.
Nitekim Allah Resulü (sav) bir başka yerde de Hz. İsa’nın dilinden şöyle buyurmaktadır;
‘’Yecüc ve Mecüc her tepeden saldırmaya başlarlar. Ve uğradıkları her suyu içip tüketirler, karşılaştıkları her şeyi bozup altüst ederler, bunun üzerine halk feryad ederek Allah’tan yardım diler. Bende (Hz. İsa) Allah’a dua ederek Yecüc ve Mecüc’ü öldürmesini isteyeceğim. Bu duam kabul olacak ve yer onların leşleriyle pis pis kokacak. Ben Allah’a tekrar dua edeceğim. Allah da bir su gönderecek ve o su onları taşıyıp denize atacaktır.”
Yecüc Mecüc ve Hıristiyan dünyasının üzerinde durulmasının nedenini aslında Üstad açıklıyor;
“… Büyük Deccal, şeytanın telkinleri ve hükmüyle İseviliğin hükümlerini kaldırıp Hıristiyanlarınsosyal hayatlarını idare eden, birleştiren unsurları bozarak anarşistliğe ve Yecüc-Mecüc‘e zemini hazır eder…”
Nitekim son 50 yıl içinde Hıristiyan dünyasının sosyal hayatları, İncil’in içinde çok az kalmış olan o hakikatlerin de yaşam tarzlarından tamamen yok edilmesi ve şimdiki hale zeminin hazırlanması gerçekleşmiş oldu. (Bu kısım teknolojik, dini ve ahlaki boyutuyla genişletilebilir)
Mevzunun tıp ve psikolojik boyutuyla ilgili olarak iki ekleme daha yapmak istiyorum.
Nebi (sav) şöyle buyuruyor;
‘’Sonra Allah Teala onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür…’‘
Hz. Muhammed (sav)
Burada anlatılan şey de semboller meselesi var. Ancak şimdilik konumuza bakan yanına değinmek istiyorum.
‘’Mikroplar onların enselerinden yakalar…”
Bu kavmin çöküşünün altında aslında bir hastalığın olacağına dair işarettir. (Hatırlarsanız daha evvel ‘Hz. İsa ve ahir zamandaki savaşta tıbbın rolü’ ve ‘’ABD-ÇİN SAVAŞI” üzerine iki- üç makale de bahsetmiştik)
Üstad ise şu eklemeyi yapar;
‘’Sihir ve manyetizma (telkin ve hipnoz yolu ile birini etki altına alma) ve ispirtizma (ölülerin ruhlarıyla görüşmek için yapılan faaliyetler) gibi istidraci (yalancı mucize) harikalarıyla kendini muhafaza eden (koruyan) ve herkesi teshir eden (büyüleyip etkisi altına alan) o dehşetli Deccal’i yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak mucize sahibi ve her insanın makbul gördüğü bir ZAT olabilir ki, o zat, en ziyade alakadar ve ekser (tüm) insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselam‘dır.” der.
Dikkat edilirse;
Sihir,
Manyetizma,
İspirtizma…
Şuan da değil, son 40 yıldır ciddi anlamda bu tarz çalışmaları yapıyorlar ve artırarak yapmaya devam ediyorlar.
Peki Müslümanlar veya gerçek İseviler birşey yapıyor mu?
Hayır…
Evet, ahir zamanda durma, bekleme, bir şeyler yapmadan vakit geçirme gibi bir şansımız yok. Fert olarak da yok, topluluklar olarak da. Her saniye milyonlarca bilgi akışı var. Ve şer odakları gerçekten çok iyi çalışıyor. O anlamda Hak yoldakilerin çalışmaması Üstad’ın deyimiyle “bilerek ve isteyerek” Deccal’in,Yecüc ve Mecüc’ün yaptıklarına bir anlamda ortak olmaktır.
Artık tek alanda uzman olmak da yetmiyor. O dönem geçti.
İbni Sina, Ferididdun Attar, Gazali vs. gibi tıp, matematik, din, fıkıh, teknoloji, uzay, gen, tefsir vs..gibi birçok alan da uzmanlaşmak zorundayız.
Ve şu asla unutulmamalı.
Üstad’ın aslında her döneme bakan çok enfes bir ifadesi var;
‘’Bu zaman, cemaat zamanıdır…Cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı, şahsi dehalar mağlup düşebilir.”
Bediüzzaman
Yukarıda Elon Musk ile başlamamın bir nedeni buydu.
Meseleyi sadece cemaatler, tarikat veya topluluklar olarak ele almayalım.
80 milyonluk bir ülke olarak da düşünmeyelim.
1.5 milyarlık Müslüman bir ülke olarak değerlendirelim.
Ve bu insanların en zenginlerinin varlıklarını ve yaptıkları işleri ele alalım.
Hepsini alt alta üst üste koyuyorsunuz bir Elon Musk etmiyor.
Hem de neye rağmen?
1996-2002 yılları arasında bu adamın doğru düzgün parası yok. Zerre kadar bir desteği yok. Ve hiçbir maneviyatı da yok.
Ama adam ne yapıyor?
Tek başına bir dahi olarak çıkıp dünyaya, ülkelere meydan okuyor, rakip oluyor. Ve yok olmayı göze alacak hamleler yapıyor ve ihlasla sarıldığı işte şuan için muvaffak oluyor. (Üç deneme de başarısız olup, son deneme için de son kuruşuna kadar bir belirsizliğe kendini feda etmesi takdire şayandır..)
Düşünün, Elon Musk’un yaptığını tek bir Müslüman işadamı yapmış olsaydı dünyaya nasıl bir mesaj verilmiş olurdu?
Burada mesele para değil, insanlık için yapmış olduğu hizmetlerden bahsediyorum. Bu adam’ın Tesla vakfına yaptığı bağış 1 milyar dolar. Ve daha birçok şirketin büyümesi için verdiği destek ve güzel projeler için hibe ettiği şeylerde hariç…
Peki ya İslam dünyası?
Ya Üstad’ın bahsettiği ‘cemaatlerin şahs-ı manevisinin, dehaları mağlup edeceği hakikati…’
Evet, ya tam Müslüman olamamışız ya da…
Genel de duyduğum cümledir: ‘Ama cemaatler irşad tebliğle uğraşıyor.’
Yahu 100 yıllık işadamları her gün irşad tebliğ mi yapıyor?
Amazon 16 yılda,
Alibaba 15 yılda,
Facebook 6 yılda,
Whatsapp 5 yılda,
Tesla 4 yılda.. Vs..
Rakamlar birkaç yıl değişebilir ama toplamda hepsi 10-15 yıl içinde 5 milyar dolar üzerinde değere sahip şirketler oldu ve yükseldirler ve yükselmeye devam ediyorlar. Yani 50-60 veya 100 yıllık şirketlerden bahsetmiyorum.
Müslüman işadamlarının Çin’e, ABD’ye veya AB’ye o yıllarda gitmesi yasak mıydı?
Yoksa bizler ev, araba, arsa derdine mi düşmüştük?
Elon Musk dediğimiz adamın ilk kez milyar dolarları olduğu zaman kendine ait olan ev sayısı iki bile etmiyordu. Google, facebook ve diğerleri içinde aynı durum geçerli.
Nitekim Musk diyor ki; ‘İlk şirketi kardeşimle kurduğumuz da bir daire almak yerine bir büro kiraladık ve kanepe de uyuduk…’ 50-60’lar değil. 1997 yılı sonrasından bahsediyor.
Biz Müslümanlar ise bırakın şirket kurmayı, daha maaşlı işimiz varken bile gidip bankadan faizle kredi çekip, ev alıp, 20 yıl bankaya esir ve köle olup, baronların zenginliğine hizmet edip, sonra da mümin olarak yaptığımız hayırla cenneti satın aldığımızı düşünüyoruz. Heyhat Üstad’ım heyhat…
Eğer 1500 yıllık Müslümanların, 80 yıllık ülkelerin, 40 yıllık grupların içinden bir Musk, Bezos, Mark, Lary vs. gibi isimler çıkmıyorsa, şeytanı taşlayan ekipler olarak -oturup düşünme vakti geçtiği için- secdeye kapanıp, ‘’Allah’ım affet affet affet” diye ağlayıp, bizi uyandırması için yalvarmamız gerekiyor.
Zira, ahir zamandaki zatın üç büyük özelliğinden biri İslamiyetin yayılması için maddi gücünün olacak olması.
Eğer şuana kadar bu ekip içinde olanlar kendilerini yenilemezlerse, zannediyorum yerlerine başkalarının gelme durumu olacaktır..ki, tablo da onu gösteriyor.
Mevzuyu uzattığım için bağışlayın. Meselenin zaman kaybına tahammülü yok.
Bu Yecüc Mecüc meselesinde, Ashab-ı Kehf’in saklanması ve sonrasında ortaya çıkması ve şuanda da müminlerin saklanarak hayatını geçirmesi arasında da bir bağ var. Ama ayrı bir makale konusudur. Bu mesele üzerinde de tefekkür edilmesi iktiza eder.
Yine meselenin birde uzay boyutu var.
Hz. Sahip’te bu mesele üzerinde duruyor. Yazı uzadığı için o konuya şimdilik devam etmiyorum.
Teknoloji, uzay ve varlığın akışı ile ilgili bir detay içeriyor. Yine bu da ayrıca ele alınmalı ve işadamları ile birlikte neler yapılması gerektiği üzerinde tefekkür edilmeli ve birşeyler yapmalı. Zira ne yaparlarsa yapsınlar hala yapılabilecek şeyler bitmiş değil.
blogpolat@gmail.com